Quintus Tullius Cicero, Roma’nın yüz kilometre kadar güneyinde yer alan Arpinum’da (Arpino) MÖ 102 yılında dünyaya gelir. Dört yaş büyük olan ağabeyi Marcus Tullius Cicero’nun siyasete atılması sırasında ona bir mektup yazar. “Commentariolum Petitionis / Siyaset Sanatı” adı ile anılan bu mektup üzerinden yüzyıllar geçmesine rağmen hâlen günceliğini koruyan öneriler içermektedir.
Zengin bir adam olan babalarının öngörüsü doğrultusunda aldıkları eğitim sonucu kültürel seviyeleri son derece yüksek olan iki kardeş retorik, dil ve felsefe eğitimi almak için MÖ 79 yılında Atina ve sonrasında Rodos’a giderler. Roma’ya döndükten sonra Marcus Cicero avukatlık yapar ve önemli davalar üstlenerek zenginleşir. Bu dönemde Quintus Cicero’nun muhtemelen asker olarak bazı lejyonlarda komutanlık yaptığı, idari görevlerde bulunduğu düşünülmektedir. MÖ 66 yılında önde gelen her Romalı gibi siyasete atılan Quintus Cicero bu konuda da deneyim sahibi olur.
MÖ 63 yılı konsül seçimlerinde aday olan ağabeyi Marcus Cicero’ya seçim sırasında uymasını gerekli gördüğü önerilerini kapsayan uzunca bir mektup yazar. Elli sekiz başlık altında topladığı önerileri siyaset bilimine ışık tutacak içten dilekler içermektedir.
Roma toplumunun önde gelen insanlarını “Patrici” denilen asiller oluşturmaktadır. Toplumun bir alt sınıfını teşkil eden “Pleb”ler ise daha önceki dönemlerde “Atlılar” denilen ordu mensuplarının da bulunduğu ekonomik olarak belirli düzeyin üzerindeki insanlardır. Daha alt konumdaki “Cliens / besleme-yanaşma” denilen insanlar ise genelde patrici ailelerinin çevresinde yer alan insanlardır. Toplumun en alt sınıfını ise “Servus” denilen köleler oluşturmaktadır. Marcus Cicero’nun konsüllüğe aday olduğu dönemde genel olarak patricilerin üstlendiği bu liderliğe çok az sayıda plebin seçildiği bilinmektedir. Bir pleb olan Marcus Cicero’nun böylesi bir görev için yeterli bilgi ve eğitimi olsa da patrici olmadığı için dezavantajlı olduğu görülmektedir.
Antik Roma toplumunda iç siyasette; günümüz siyaset dilinde sağcı diyebileceğimiz aristokrat / asil kesim “Patriciler”, solcu diyebileceğimiz halk “Pleb”ler olmak üzere iki grup vardı. Uzun bir dönem iktidarı ellerinde tutan patriciler, “Liyakatin yerini iltimas ve kayırmacılığın alması, aristokratların her ne pahasına olursa ve gerçekte fayda-zarar dengesi ne olursa olsun kendi üyelerini halkçılara karşı amansız bir şekilde koruması ve bu küçük zümrenin ayrıcalıklı ve eğmen olmaya çalışmasının sonucudur” sözleriyle şiddetle eleştirilmekteydiler (s. 12-13).
Bu nedenle MÖ I. Yüzyıl’da iç siyasette şiddet ve kargaşa ortaya çıkmaktaydı. Her yıl seçilen iki konsül 1 Ocak günü göreve başlayıp, 31 Aralık akşamına kadar görev yapmakta, daha sonra “Eski konsül” statüsüne sahip olarak, senatör olmakta ömür boyunca süren bu görev sırasında hem kendilerine hem de ailelerine büyük ayrıcalıklar ve prestij sağlamaktaydılar.
“… Hangi şehirde olduğunu, neyi amaçladığını ve kim olduğunu her zaman bil. Foruma gittiğin neredeyse her gün şunu kendine hatırlatmalısın: ‘Ben yeni bir adamım’. Konsül olmayı amaçlıyorum. Burası, Roma şehri. Yeni adam statünü, hatiplik alanındaki muazzam şanınla kolayca pekiştirebilirsin. Hatiplik her zaman müthiş değerli bir iş olmuştur.” (s. 29)
Gerçekten hitabet sanatındaki başarı insanlığın varoluşundan beri gerek toplum liderliğinde gerekse politikadaki atılım için en önemli husustur. Bu nedenle antik dönemde “Retorik” doğu toplumlarında “Belagat” yani “İyi söz söyleme sanatı”, özel önem verilen bir eğitim dalıdır.
“… Sana borçlu olanların, sana karşı duydukları minnettarlığı göstermeleri için tam zamanı olduğunu, sana hiçbir borcu olmayanların da bu zamanda yardım etmeleri durumunda onlara borçlu olacağını anlamalarını sağla.” (s. 31)
Gerçekte toplum içinde sivrilen, özellikle de kamu görevi yaparken çevresini hoş tutan, çoğu isteği yerine getirme imkânına sahip olmasa da her tür isteğe kulak veren ve bu isteğin niçin gerçekleşmesinin mümkün olmadığını sevecen bir üslupla anlatan, büyüklük taslamayan kişilerin çevresinde büyük bir dost grubu oluşur. Bunların bir kısmı kendilerini ona borçlu sayarlar, bir kısmı ise geldiği makam nedeniyle kendilerine borçlu olduğunu düşünürler her ikisi de bir bağlantı oluşturur ve desteğin büyümesine yardımcı olur. Ancak zaman zaman iktidar gücüne sahip olanlar ona bu imkânı sağlayan dostlarından uzaklaşır ve çevresinde yeni bir halka oluşur. Önemli olan gerek bir makama seçilirken gerekse o makamda bulunurken insanın dostlarını kaybetmesi değil, yeni dostlar kazanmasıdır.
“… Ne var ki ‘dostluk’ kelimesi, konu seçimler olduğunda, günlük hayattan daha geniş bir anlam kazanır.” (s. 43)
“… Unutma; bir kişinin kamuoyundaki itibarını şekillendiren neredeyse bütün dedikodu ve söylentiler, aile üyelerinden çıkar.” (s. 43)
“… Bir seçim döneminde insanların oy ve destek vermesini garanti edecek üç şey vardır: İltimas, seçim vaadi ve bireylere ilgi alaka göstermek.” (s. 47)
“… Seni temin ederim ki, rakiplerinin ateşli destekçileri haricinde -zaten onları hiçbir şekilde ikna edemezsin- çok çalışarak ve uygun iltimaslarda bulunarak oyunu ve desteğini alamayacağın hiç kimse yoktur. Lakin bunun gerçekleşmesi için insanların, sundukları desteğe senin değer verdiğini, samimi olduğunu, kendileri için bir şeyler yapabileceğini ve kurulan dostluk ilişkisinin kısa ve sadece seçim süresi için kurulan bir ilişki olmadığını anlaması gerekmektedir.” (s. 51)
Quintus Cicero, bu önerileri günümüzden iki bin yılı aşkın süre önce yapar. Anlaşılan hemen her ülkede seçim ortamına girildiğinde değişen bir şey olmamıştır. Bu önerileri başarı ile uygulayanlar seçimi kazanmış, ama sonrasında ya süre kısıtlaması ya da geçmişi unuttuğu için hüsrana uğramışlardır.
Quintus Tullius Cicero, (Çev. Samet Özgüler), Siyaset Sanatı, İstanbul, 2022.